Dursun Ali Erzincanlı Sözleri
Adın geçer Hira’yı vahyin kokusu sarar nur yağar nur dağına Mübarek ayağına sabahın serinliği vurur.
Bunları sana anlatamazdım şehir gülü. Çünkü sen büyük şehrin insanıydın. Büyük sözler duymalıydın.
Diğerinden ebu talip seni büyütmek Fatıma’ya nasipmiş Şefkat kanatlarını yerlere serip saçlarını toplamak Bir anne gibi saçlarını taramak ona nasipmiş, Adın geçer Hatice’nin kalbinde en sevgili yar.
Güzel olan benimdir, deme. Yorulursun. Benim olan güzeldir de, mutlu olursun.
Medine-i Münevvere’den dünyaya yayılan ashabın gibi, Eyyüb Sultan gibi, Kab bin Malik gibi, bir fecir vaktinde, henüz yirmisinde yirmi beşinde, bırakarak yurtlarını ocaklarını, hedeflerine ilahi rızayı koyan, arkalarına bakmayı ar sayan, yiğitler görecektin.
Ya rasulallah. Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında.
Serçesi ölen 5 yaşındaki çocuğa taziyeye giden bir Peygamber sevilmez mi?
Sevgili! Ümmü Mektum gibi, seni görmeden sana sesleniyoruz. Alıp verdiğin nefesi duyar gibi, Sanki açınca gözlerimizi, seni görecekmişiz gibi, sana sesleniyoruz.
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı. Yedi uzun yıl geçerek. Yedi yıl dolaştın durdun.
Alemlere kutlu doğum haberini yayın müjde vermedik bir varlık bırakmayın. Ve ey medayin şefi titreyerek uyan. İstahrabatta yanan ateşlere sön emri verilsin.
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun. O minicik bulut ilişiyor bakışlarına.
Sensizliğin ıstırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun ya Rasûlallah!
Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü. Göster! Ah! Gösterme, gösterme yüzünü. Yine de gizle, ört hislerini.
Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salat, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver. O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt. Bizi de affet. O’nun hatırına affet, zatının hatırına Affet.
Arşa reyhan kokusu salan o minik nefesini kokluyor. Cennet kokuları sarıyor gökleri ve yeri. Nurdan ayaklarını okşuyor annesinin eli.
Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var. Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var.
Dikkat! Ölümü düşündüğünde, mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten. Üzerinde bir yazıyla seni ele veren.
Dünyayı ele geçirmek için ahreti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü Tealayı bırakmak ahmaklıktır.
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan. Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini. Çoğusu bilmiyor seni.
Efendim! Senin yerine de anne dedik annemize, senin yerine de baba dedik.
Rahmetini umarak günahkâr bir dille; Allah azze ve celle ya rasulallah, alemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, kalbimizden seyrediyoruz seni.
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun. Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun. ‘Seni bizim elimizden kim kurtaracak’ diyorlardı.
Sorulardır sana bütün verebildiğim. Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim.
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza. Başına pislikler saçılıyor. Başlar feda o mübarek başına.
Sen yoktun. Hz. Âdem’deydi nurun Önce cenneti, Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen. Kimsenin yanında bulunmamış ve kimseyle konuşmamışsan.
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında? Onlar anne deyince sen yere mi bakardın.
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim. Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim. Bırakıp gitmemeyi, terk etmemeyi, beklemeyi. Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla.
Affetmek, büyüklüğün şanındandır ve Allah, en büyüktür.
Nazarınla büyür yesribin çocukları Nazarınla taşları elmasa çevirirsin Gökyüzünden ayet yağar cibril yağmurlarıyla kalbine inenleri İnsanlığa veririsin. Ve son kez açılır semanın kapıları son kez vahyi getirir cibrili emin.
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, Kalbimizden seyrediyoruz seni.
Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda. Kaç gecedir babamı görüyorum.
İçimden bir his şöyle diyor: Ayrıl arkadaşlarından istasyonda. Sabahleyin git kente. İliklenmiş ceketinle.
Gelseydin, dolaşsaydın sofralarımızı, bir tabak fazla görecektin, Bir bardak, bir kaşık fazla. Ve sofrada bir yer boş, başköşe!
Kapatın gözlerinizi. Ve karanlığı seyredin.
Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler.